Suudi Arabistan’ın Suriye siyasetini anlamak
Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı Doç. Dr. Necmettin Acar, Suudi Arabistan’ın Suriye siyasetinin dinamiklerini AA Analiz için kaleme aldı.
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı
***
8 Aralık 2024’te Şam’daki 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesiyle Orta Doğu siyaseti kritik bir döneme girdi. Ahmed Şara liderliğinde oluşan yeni Suriye yönetimi, Dürziler, Kürtler ve Nusayrilerin ayrılıkçı eğilimlerine karşı koyarak ülkenin toprak bütünlüğünü korumak, İsrail’in Suriye sahasındaki yıpratıcı saldırılarına son vermek, iç savaşın yıkıma uğrattığı altyapıyı yeniden inşa ederek işleyen bir ekonomi ve kamu hizmetlerinde istikrarı sağlamak gibi bir gündemi takip ediyor. Şara yönetiminin bu hedefleri mevcut iç kaynaklarla gerçekleştirebilme ihtimalinin zayıf olması, Şam’ı kaçınılmaz olarak komşu ülkelerle destek arayışı içeren ilişkilere yöneltiyor. Bazı bölgesel aktörlerin nüfuzunu yayma siyaseti ile Şam’ın bu yönelimi arasındaki uyum bölgesel siyaset açısından önemli sonuçlar doğuracaktır.
Devrim sonrasında Suriye siyasetiyle yakından ilgilenen aktörlerin başında Suudi Arabistan geliyor. Riyad, Temmuz ayında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile ABD Başkanı Donald Trump arasındaki görüşmeye ev sahipliği yaparak Şara yönetiminin uluslararası meşruiyet kazanımına önemli bir destek sağladı. Bunun yanı sıra kritik altyapı tesislerine yönelik devasa yatırımlar ve hükümete aktarılan doğrudan ekonomik destekler sayesinde Riyad, yeni Suriye yönetiminin en önemli bölgesel müttefiklerinden biri konumuna yükseldi.
Suudi Arabistan’ın bölgesel nüfuz stratejisi
Şam, tarih boyunca Bağdat ve Kahire ile birlikte Orta Doğu’da kritik güç merkezlerinden birisi olmuştur. Şam’ın bu pivot rolü, hem jeopolitik konumundan hem de tarihsel, kültürel ve demografik avantajlarından kaynaklanmaktadır. İslam öncesi ve İslami dönemde bölgede askeri ve siyasi liderlik rolü üstlenen Şam, bugün dahi bölgesel politikada bir etki alanına sahiptir. Her ne kadar petrol çağının başlamasıyla, Orta Doğu’nun ağırlık merkezi Körfez’e kaymış olsa da, Suriye’nin bölgesel siyasetteki öncü rolü tamamen ortadan kalkmamıştır.
1980’li yıllarda Mısır’ın Camp David süreciyle statükocu bir çizgiye çekilmesi, Birinci ve İkinci Körfez Savaşları sonrası Irak’ın zayıflayıp içine kapanarak bölgesel siyasete olan ilgisini kaybetmesi, petrol çağıyla başlayan Körfez’in bölgesel siyasetteki profilini yükseltme çabalarını destekleyen faktörler oldu. Beşşar Esed sonrası dönemde Suriye’de başlayan yeniden yapılanma süreci de, Şam’da yeni bir siyasi boşluk ve Körfez’in nüfuz fırsatını gündeme getirdi. Bölgesel düzlemde nüfuzunu yaymak isteyen Suudi Arabistan, 8 Aralık sonrası oluşan bu fırsatı değerlendirmek için zaman kaybetmeden harekete geçti. Suudiler bu süreçte Şam’a hem diplomatik hem de ekonomik alanlarda destekler sağlayarak bölgesel nüfuzunu artırmayı hedefliyor. Riyad’ın bu politikasının temel amacı Şam’ın bölgesel siyasette Riyad merkezli statükoyu benimsemesini güvence altına almak, Türkiye ve İran gibi aktörlerin Arap siyasetine etkisini dengelemek ve Suriye üzerinde Doğu Akdeniz’e bir çıkış elde etmek olarak sayılabilir.
Suudi Arabistan’ın Suriye’deki stratejik öncelikleri
Suudilerin Suriye siyaseti Şam’ı Körfez merkezli bölgesel statükoya entegre etme amacına dayanıyor. Bu strateji; ülkenin toprak bütünlüğünün korunması, ılımlı bir Sünni yönetim aracılığıyla Arap statükosunun tahkimi ve yeniden inşa sürecinde kârlı ekonomik yatırımlar yoluyla hem diplomatik meşruiyet sağlama, hem de siyasi nüfuz oluşturma siyasetiyle gün yüzüne çıkıyor.
Suudi Arabistan’ın Suriye’deki ilk stratejik önceliği ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasıdır. Bu strateji, Suudi Arabistan açısından yalnızca bölgesel güvenlik meselesi değil, aynı zamanda bölgesel risk arz etmeye başlayan parçalanmaların kendi rejimi için doğurabileceği olumsuz sonuçlara karşı da bir önlemdir. Zira her ne kadar Suudi Arabistan’da toprak bütünlüğüne yönelik yakın bir tehlike olmasa da ülkenin doğu vilayetlerinde yaşayan Şiiler başta olmak üzere rejimden memnuniyetsizlik duyan unsurların bu tür gelişmelerden cesaret alabileceği endişesi bulunuyor. Bu siyaset aynı zamanda geçmişte Lübnan iç siyasetinde yaşanan ve bugün de hala devam eden istikrarsızlıkların bölge geneline yayılma ihtimaline yönelik bir önleme çabası olarak da değerlendirilebilir.
Suudi Arabistan’ın Suriye’deki ikinci stratejik önceliği; Arap dünyasının bu “pivot devleti”nin ılımlı bir Sünni rejim tarafından yönetilmesi ve Arap siyasetine yeniden entegre edilmesidir. Bu politikanın temel amacı, Suriye’de, tıpkı 1980 sonrası Mısır örneğinde olduğu gibi, statükoyu koruyan ve Riyad ile Batı’nın çıkarlarıyla uyumlu politikalar geliştirebilen bir yönetiminin inşasıdır. Riyad’ın hedefi, kendi merkezinde şekillenen mevcut statükoyu tahkim etmek ve Suriye’yi de Mısır gibi kendi liderliğindeki bölgesel düzenin bekçilerinden biri hâline getirmektir. Bu sayede, Riyad, bir taraftan bölgede Türkiye ve İran etkisine karşı koyabileceği gibi diğer taraftan Akdeniz’e güvenli bir çıkış da elde edebilecektir.
Suudi Arabistan’ın Suriye’deki üçüncü stratejik önceliği ise Suriye’nin sunacağı karlı yatırım fırsatından istifade etmektir. Riyad, “Vizyon 2030” kapsamında planladığı ekonomik dönüşüm siyaseti çerçevesinde Şam ile geliştirilecek yakın işbirliği sayesinde hem kârlı yatırımlar yapmayı hem de Suriye’nin yeniden inşa sürecinde rol üstlenerek ciddi ekonomik kazançlar elde etmeyi hedefliyor. Tıpkı 1980’li yıllarda Mısır’ın “infitah” politikasıyla yatırım için cazip bir pazar hâline gelmesi gibi 8 Aralık sonrası Suriye de Suudi Arabistan açısından kârlı bir yatırım alanı olarak görülüyor. Böyle bir stratejik yaklaşımın şekillenmesinde, Suriye’nin Arap dünyasının en yetenekli demografisine ve bölgesel ekonomik kalkınmayı destekleyecek düzeyde kalifiye iş gücüne sahip olması, belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.
8 Aralık Devrimi sonrasında Suriye siyasetiyle en yakından ilgilenen aktörlerden biri de Suudi Arabistan’dır. Riyad’ın bu ilgi ve yaklaşımı, temelde Şam’ın ılımlı bir Sünni yönetim altında Arap siyasetine yeniden entegre edilmesi ve Suudi Arabistan liderliğindeki bölgesel statükonun bekçisi hâline getirilmesi hedefine dayanıyor. Bu durum, yaklaşık yarım yüzyıl önce Mısır’da uygulanan ve önemli ölçüde başarı elde edilen stratejinin Suriye’ye uyarlanmış hali olan ve benim “Suriye’nin Mısırlaştırılması” adını verdiğim bir versiyonunu temsil ediyor.
[Doç. Dr. Necmettin Acar, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanıdır.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.