GÜNDEM

Çin-ABD ilişkilerinde yeni bir viraj


Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi araştırmacısı Yunis Sharifli, Trump’ın ikinci döneminde ABD-Çin ilişkilerinin geleceğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

ABD Başkanı Donald Trump’ın Kasım 2024 seçimlerindeki zaferi, Çin’in ABD ile ilişkilerine yönelik endişelerini artırdı. Zira Trump’ın seçim kampanyasında verdiği vaatler ve yönetiminde kritik pozisyonlara atamayı planladığı isimler, Çin’e karşı daha sert bir tutum sergileyeceğinin işaretlerini veriyor. Trump kampanya sürecinde Çin’den yapılan ithalata yüzde 60’a varan gümrük vergileri uygulama sözü verdi. [1] Bu tür önlemler, ihracat odaklı Çin ekonomisi üzerinde ciddi sonuçlar doğurabilir. Analistler, bu katı ticaret politikalarının Çin’in ekonomik büyüme oranından yüzde 2 kadar düşürebileceğini ve öngörülen büyüme hızını önemli ölçüde etkileyebileceğini tahmin ediyor.

Trump’ın yeni yönetiminde isimleri gündeme gelen kişiler arasında, Çin’e karşı sert tutumlarıyla tanınan siyasetçiler dikkat çekiyor. Komite oylamasını tamamlamış Marco Rubio’nun Dışişleri Bakanı, Eski Ulusal İstihbarat Direktörü John Ratcliffe’in ise CIA’i yönettiği yeni bir kabine söz konusu. Her ne kadar final oylamaları tamamlanmamış olsa da Pete Hegseth’in Savunma Bakanı görevine getirilmesi, Mike Waltz’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olması ve Çin karşıtı ticaret savaşlarının mimarlarından eski Ticaret Temsilcisi Robert Lighthizer’ın yardımcısı Jameson Greer’ın Ticaret Temsilcilisi olması bekleniyor. Tüm bunlar ABD-Çin ekonomik geriliminin artacağına dair beklentileri güçlendiriyor.

Sağ eğilimli düşünce kuruluşu Heritage Foundation’ın hazırladığı “Project 2025” girişimi [2], Cumhuriyetçilerin olası Çin stratejisine dair ipuçları sunuyor. Proje, Çin’i “Amerikalıların güvenliği, özgürlükleri ve refahı için en büyük tehdit” olarak tanımlıyor. Çin’in Asya’da üstünlük kurmasını engellemek, Tayvan, Filipinler, Güney Kore ve Japonya gibi kilit müttefiklerin güvenliğini sağlamak ve ABD ekonomisini Çin’den daha bağımsız hale getirmek projenin temel hedefleri arasında. Ayrıca bu proje, küresel standartları belirleyen kuruluşlardan Çin’in dışlanmasını ve ABD müttefiklerinin ya Çin’le doğrudan yüzleşmesini ya da farklı bölgelerde daha fazla sorumluluk üstlenmesini öngörüyor. Her ne kadar Trump bu projeyle arasında mesafe koysa da genel anlamda Çin’e yaklaşımının Project 2025’in ilkeleriyle örtüştüğü, dolayısıyla ABD’nin Pekin’e daha proaktif bir şekilde karşı çıkacağı düşünülüyor. [3]

ABD ile Çin arasındaki ikili ilişkiler

İkili ilişkilerde, süregelen ticaret savaşlarının devam edeceğine dair beklentiler, teknoloji alanında yaşanacak gerilimlerin de işaretlerini veriyor. ABD, özellikle yarı iletkenler ve yapay zeka konularında Çin’in gelişmiş teknolojilere erişimini sınırlamak amacıyla ihracat kontrollerini genişletmeyi planlıyor. Bu tür önlemler, Çin’in teknolojik ilerlemesini ve kendine yeterlilik çabalarını sekteye uğratabilir.

Telekomünikasyon ve tüketici elektroniği sektörlerinde faaliyet gösteren Çinli şirketler, artan denetleme ve yaptırımlar nedeniyle küresel operasyonlarında ve tedarik zincirlerinde aksaklıklar yaşayabilir. Örneğin, ABD’nin TSMC üzerindeki baskısı sonucu Çin’e gelişmiş çip tedarikinin engellenmesi, yapay zeka uygulamaları için hayati önem taşıyan yarı iletkenlere erişimi uzun vadede ciddi biçimde kısıtlayabilir. Bu durum kısa vadede Çin ekonomisini zorlasa da yerli teknolojik kapasiteyi geliştirme çabalarına ek bir itici güç de sağlayabilir. Nitekim, Çin’in çip üretim ekipmanı ithalatındaki artışa dair raporlar, güçlü bir yerli yarı iletken ekosistemi kurma kararlılığını yansıtıyor. [4]

ABD’nin ihracat kısıtlamalarıyla karşı karşıya kalan Çinli şirketler, tedarik zincirlerini çeşitlendirmek amacıyla Güneydoğu Asya gibi ABD politikalarına daha az bağlı bölgelere yönelebilir. Bazı Çinli firmaların, fiziksel çip kısıtlamalarını bulut teknolojisi [5] çözümleriyle aşmaya çalıştığı ve bu sayede yapay zeka alanında ilerlemelerini sürdürdüğü görülüyor. Ayrıca, Çin bu kısıtlamaların ticaret anlaşmaları ve adil rekabet ilkelerini ihlal ettiği iddiasıyla Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kurumlar nezdinde itirazlarda bulunabilir.

ABD-Çin ilişkilerinin bölgesel bağlamı

Trump’ın içe dönük yaklaşımları ve “Önce Amerika” ilkesi, Doğu ve Güneydoğu Asya’da Çin’in lehine işleyebilir. Biden yönetiminin çok taraflı iş birliğine verdiği önemin aksine, Trump’ın yaklaşımı Asya’daki ABD ittifaklarını zayıflatarak Çin’in doldurabileceği bir güç boşluğu yaratma riski taşıyor. Yine de Çin, Trump’ın özellikle Tayvan konusundaki öngörülemez tutumundan dolayı temkinli davranıyor. Trump, olası bir Çin müdahalesi halinde yüksek gümrük vergileri getirme tehdidinde bulunsa da Tayvan’ı savunup savunmayacağı belirsizliğini koruyor. Ayrıca, Trump yönetimi boyunca Tayvan’a silah satışlarının artması öngörülüyor, bu durum da bölgesel gerilimi tırmandırabilir.

Bu çerçevede Çin, Tayvan çevresindeki askeri tatbikatlarını sürdürebilir. Abluka veya işgal senaryolarını simüle eden geniş çaplı tatbikatlar, hem Çin’in askeri kapasitesini göstermek hem de Tayvan ile ABD’yi caydırmak amacı taşıyor. Eğer Trump, gümrük vergisi tehditlerini hayata geçirirse, Çin de misilleme olarak ülkede faaliyet gösteren ABD şirketlerini hedef alabilir veya ABD ürünlerine ek vergiler getirebilir. Uzmanlara göre, Çin’in Tayvan’a hızlı bir askeri müdahalede bulunması düşük bir ihtimal, ancak Tayvan’ı doğrudan çatışmaya girmeden sıkıştırmaya yönelik “gri bölge”taktiklerini [6] sürdürmesi bekleniyor.

Benzer şekilde, Trump yönetiminde Güney Çin Denizi’nde ABD askeri faaliyetlerinin artması bekleniyor. Çinli analistler, ABD’nin Filipinler ile Japonya gibi müttefiklerle ortak tatbikatların sürdüreceğini tahmin ediyor. Çin ise buna karşılık deniz unsurlarını güçlendirerek düzenli askeri tatbikatlar yapabilir ve Güney Çin Denizi’ndeki egemenlik iddialarını sağlamlaştırmaya çalışabilir. Ayrıca, ASEAN ülkeleriyle daha yakın diplomatik ilişkiler kurarak ABD’nin etkisini dengelemeyi ve ABD’nin dışlandığı güvenlik iş birliği mekanizmalarını teşvik etmeyi hedefleyebilir. Dahası, uluslararası kamuoyu önünde kendini sorumlu bir güç olarak tanıtırken, ABD’yi istikrarı bozucu ve saldırgan bir aktör olarak gösteren kamu diplomasisi faaliyetleri yürütebilir.

Donald Trump’ın Beyaz Saray’a dönüşü, Çin açısından hem ikili hem de bölgesel düzeydeki ABD ilişkilerinde yeni zorluklar ve fırsatlar yaratıyor. Sert ticaret politikaları, teknolojik kısıtlamalar ve Project 2025 gibi girişimler daha çatışmacı bir ABD yaklaşımına işaret etse de Çin’in yarı iletken ve yapay zeka gibi kilit sektörlerde yerli üretimi ve kendine yeterliliği artırma çabalarını da teşvik edebilir. Bölgesel ölçekteyse “Önce Amerika” politikası, ABD’nin Asya’daki ittifaklarını zayıflatarak Çin için nüfuzunu genişletme fırsatı sunabilir. Bununla birlikte, özellikle Tayvan ve Güney Çin Denizi konularındaki belirsizlikler, bölgeyi sıcak bir gerilim hattına dönüştürebilir. Çin’in bu gelişmeler karşısında nasıl bir strateji benimseyeceği, ekonomik, askeri ve diplomatik adımların bir araya gelmesiyle belirlenecektir.

[Yunis Sharifli, Kafkasya Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde araştırmacıdır.]



Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.





Source link