Terörsüz Türkiye süreci ve bölgeye yansımaları
AA Akademi Müdür Yardımcısı Dr. Bilgay Duman, Terör örgütü PKK’nın silah bırakmasının Irak’a ve bölgeye etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.
***
22 Ekim 2024 tarihinde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin 40 yılı aşkın bir süredir devam eden terörle mücadelesinde yeni bir döneme geçildiğini duyurdu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Terörsüz Türkiye” olarak isimlendirdiği bu yeni aşama, bir anda ortaya çıkmış bir gelişme değil; aksine, uzun yıllardır devam eden istikrarlı bir mücadelenin ve kararlı bir siyasi iradenin sonucu. Bu süreç, Türkiye’nin güvenlik stratejisinde bir dönüm noktası olduğu kadar, Orta Doğu’da değişen dengelerin de bir yansıması.
Türkiye özellikle 2019’dan bu yana, terörle mücadelede daha kapsamlı ve bütüncül bir yaklaşım benimsedi. Bu yeni konsept, yalnızca ülke içinde yürütülen operasyonlarla sınırlı kalmadı, aynı zamanda sınır ötesinde de etkili oldu. Irak’ın kuzeyine yönelik başlatılan ve aşama aşama devam eden Pençe harekatları, terör örgütünün lojistik hatlarını ve sığınaklarını hedef alarak, örgütün manevra alanını önemli ölçüde daralttı. Bu baskı, PKK’yı Irak merkezi yönetimiyle dolaylı da olsa karşı karşıya getirdi ve bu süreç Türkiye ile Irak arasında daha önce olmadığı kadar yakın bir işbirliğinin doğmasına zemin hazırladı.
Irak’taki baskı artarken örgüt, faaliyetlerini Suriye’ye kaydırmaya mecbur kaldı. 2011 sonrası dönemde, ABD’nin sağladığı askeri ve lojistik destekle PKK’nın Suriye uzantıları belli bölgelerde kontrol sağladı ve bu bölgelerde kendi otoritesini tesis etmeye çalıştı. Örgüt, Beşşar Esed rejimiyle örtülü bir işbirliği geliştirerek, Suriye’nin kuzeyinde varlığını güçlendirdi. Ancak Ahmed Şara önderliğinde başlayan Suriye’deki devrim ve Türkiye’nin bu süreçteki etkin rolü, bu dengeleri değiştirerek Suriye’deki avantajları Türkiye lehine çevirdi.
Irak ve Suriye sahasındaki bu gelişmeler, örgütü yeni arayışlara sürükledi. Özellikle PKK/YPG’nin Suriye’deki elebaşı “Mazlum Abdi (Kobani)” kod adlı Ferhat Abdi Şahin’in Suriye devrimi sonrasında yeni düzene entegre olma çabaları, PKK uzantılarının bu yeni döneme adapte olmaya çalıştığının açık bir göstergesi oldu.
Bu dönemde ABD’de yaşanan yönetim değişikliği de sürecin seyrini etkiledi. Trump yönetiminin göreve gelmesi, Türkiye ile ABD ilişkilerinde yeni bir sayfa açılmasına zemin hazırlarken, Washington’un Suriye’de “üniter devlet” vurgusunu ön plana çıkarması, PKK’nın Suriye’deki manevra alanının daralmasına neden oldu ve örgüt daha temkinli adımlar atmaya mecbur kaldı. Tüm bu gelişmelerin ardından Türkiye, son 50 yılın belki de en kritik hamlesini yaparak “Terörsüz Türkiye” sürecini ilan etti. Terör örgütü PKK’nın lideri Abdullah Öcalan’ın da kararıyla örgüt uzun yılların ardından silah bırakacağını duyurdu. Nitekim 11 Temmuz 2025 tarihinde, Irak’ın Süleymaniye vilayetindeki Casana bölgesinde 30 kişilik ilk silahlı grup, silahlarını ateşe vererek süreci fiilen başlattı. Bundan sonraki hedef, örgütün tüm mensuplarının silah bırakması ve Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) bünyesinde kurulacak özel bir komisyon aracılığıyla siyasi ve hukuki bir sürecin devreye sokulmasıdır.
Terörsüz Türkiye’den terörsüz bölgeye
Ancak terörsüz Türkiye süreci ile hedef, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarında da vurguladığı gibi, yalnızca Türkiye’yi terörden arındırmak değildir. Asıl amaç, terörsüz bir Orta Doğu inşa etmektir. Bugüne kadar PKK ve benzeri örgütlerin faaliyetleri yalnızca Türkiye’yi değil, bölgedeki Kürt kimliğini de doğrudan etkiledi. PKK’nın yürüttüğü faaliyetler, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’daki Kürt kimliğini birleştirici bir unsur olmaktan çıkarıp ayrıştırıcı bir faktöre dönüştürdü, farklı coğrafyalarda yaşayan Kürt toplulukları arasında bile rekabet ve gerilimler ortaya çıkarttı.
PKK, 40 yılı aşkın bir süredir Lübnan’dan İran’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada faaliyet yürüttü. Siyasi gruplar, milis yapılar ve farklı etnik-dini oluşumlarla kurduğu ilişkiler, onu sadece bir terör örgütü olmaktan çıkarıp, bölgesel istikrarsızlığın ana aktörlerinden biri haline getirdi. Zaman zaman bu temaslar, istikrarsızlık üreten diğer aktörlerle ortak hareket etmesine de zemin hazırladı. PKK yalnızca Türkiye için değil, bölge ülkeleri için de çok katmanlı bir güvenlik ve siyasi kriz unsuru haline geldi. Ayrıca Avrupa başta olmak üzere farklı ülkelerle kurduğu bağlantılar, onu çok uluslu bir terör örgütüne dönüştürdü.
Bu nedenle “Terörsüz Türkiye” süreci, yalnızca Türkiye’nin değil, Orta Doğu’nun genel istikrarı için de tarihi bir fırsat. Zira Türkiye’nin coğrafi sınırlarının ötesinde bir Türkiye var. Bu noktada bölgedeki Kürt tabanının siyasal süreçlere daha fazla entegre edilmesi, uzun vadeli barış ve istikrar açısından kritik öneme sahip.
Kritik ülke Irak
Bu sürecin en kritik ayağı Irak’ta şekillenecek. PKK’nın en yoğun varlığı hâlâ Irak topraklarında. Örgüt yalnızca dağlık ve kırsal bölgelerde değil, şehir merkezlerinde ve yerleşim alanlarında da etkinliğini sürdürüyor. PKK ile bağlantılı sosyal ve siyasal yapıların Irak’taki varlığı hala devam ediyor.
Bu nedenle Ankara, Bağdat ve Erbil yönetimleri arasında yürütülecek diplomatik, siyasi, istihbari ve güvenlik odaklı işbirliği son derece hayati olacak. Silah bırakan PKK mensuplarının Irak’ta kalıp kalmayacağı, kalırlarsa nasıl bir düzenleme yapılacağı sorusu, sürecin en kritik başlıklarından biri. Mahmur Kampı örneği, bu noktada hâlâ hafızalarda canlılığını koruyor. Eğer bu yapı Irak’ta kalacak ya da başka bir alana taşınacaksa ilerleyen süreçte radikalleşme ve ideolojik endoktrinasyon merkezlerine dönüşmesini engelleyecek bir çözüm bulunması şart.
Irak merkezi yönetimi ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile kurulacak sıkı bir koordinasyon, yalnızca PKK sorununa değil, aynı zamanda Bağdat ile Erbil arasındaki kronik sorunlara da çözüm üretebilir. PKK’nın silah bırakması, IKBY’deki iki ana güç olan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ve Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) arasındaki gerilimi de azaltabilir. KYB’nin PKK’yı hem KDP’ye karşı bir koz hem de bölgesel Kürt siyaseti üzerinde etki aracı olarak kullandığı düşünüldüğünde, bu süreç Kürt iç siyaseti açısından da rahatlatıcı sonuçlar doğurabilir.
Bu gelişmeler, jeopolitik açıdan Orta Doğu’nun merkez ülkesi olarak ifade edilebilecek Irak’ın istikrarına katkı sunacak. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği “Terörsüz Türkiye’den Terörsüz Bölgeye” hedefi, daha somut bir gerçekliğe dönüşebilir.
Tüm bu gelişmeler, Kürtler için de tarihi bir fırsat sunuyor. Ancak bu fırsatın doğru değerlendirilebilmesi için duygusal tepkilerden uzak, gerçekçi, uzlaşıya dayalı ve uyumlu bir yaklaşım gerekiyor. Aksi takdirde, geçmişte olduğu gibi, kaybeden ve en çok acı çeken yine Kürtler olacak.
[Dr. Bilgay Duman, AA Akademi Müdür Yardımcısıdır.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.