GÜNDEM

Terörsüz Türkiye’ye geçiş sürecinde “sol” tartışması


Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, “sol” siyasetin tanımını ve Terörsüz Türkiye’ye geçiş sürecinde yurtsever solun nasıl bir tutum benimsemesi gerektiğini AA Analiz için kaleme aldı.

***

Son zamanlarda münfesih terör örgütünün kurucusu Öcalan’ın ve bazı mensuplarının da içinde olduğu bir sosyalizm ve sol tartışması ortaya çıktı. Bu tartışma için aslında genel sorulara ihtiyaç var. Bunun yerine ileri sürülen bazı jenerik tezler gerçek kabul ediliyor ve onlar üzerinden tartışılıyor. Bu da asıl sorunun dogmatik bir sol bakış açısı olduğunu gösteriyor.

📲 Artık haberler size gelsin
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için AA Canlı

Konuya girmeden bir parantez açmak gerekirse öteden beri var olan sol ve sağ kavramlarının Türkiye’ye yabancı olduğu tartışması önemlidir. Hatta günümüzde dünyada da sol ve sağ şeklinde siyasi konumlanmanın miadını doldurduğu iddiaları da dikkate değer yaklaşımlardır ancak bu tartışmalar olmakla birlikte en azından siyasetin ana aksları sağ ve sol olarak nitelendiği sürece ya da bu kavramlara ihtiyaç devam ettikçe sol siyaset de varlığını sürdürecektir.

Anlamlı bir tartışma için her dönem konuşulan ama bugün için daha da önemli olan şu soruyu sormak gerekir: Politik açıdan solun günümüzdeki karşılığı nedir?

Elbette devamında da Türkiye’de “Genel politik tanıma uygun bir sol var mıdır?” sorusu gündeme gelebilir.

Politik açıdan sol

21. yüzyılda sınıf esaslı solculuğun ortadan kalktığı veya gücünü yitirdiği tezi çok güçlü olgularla ileri sürülüyor.

Hakikaten kapitalizmin son elli yıllık dönüşümü toplumsal yapıları kökten değiştirdi. Bu değişimde teknoloji, iletişim ve ulaşımdaki gelişmeler, dünyayı küresel sermayenin nesnesi haline getirdi.

Emek sermaye temel çelişkisinin yerini, insanın özgürleşmesiyle, baskıcı otoriteler arasındaki çelişki aldı.

Klasik işçi sınıfının yerini emeğe dayalı farklı sınıfsal katmanlardan oluşan toplum, iç sermayenin yerini küresel egemenlikten pay alan, kendi içinde de çatışan ve ulusal sermayeleri de kontrol altına almaya çalışan küresel sermaye güçleri aldı.

Belirteyim ki burada söylenen sınıfların bittiği değildir. Solun işçi sınıfına dayalı siyaset döneminin kapandığı veya marjinalleştiğidir. Diğer bir deyişle, klasik işçi sınıfı esaslı sol tezinin aslında başarısız olduğu, hiçbir zaman realize olamadığı, hep öncü/kadrocu bir hareketin söyleminde kaldığı ifade ediliyor.

Batı’da işçi sınıfları, öncü grupların kitlesi olmaktan ve nihayetinde seçmeni olmaktan öteye gidemedi, iktidar öznesi olamadı. Sonrasında da sınıfların karakteri çok değişti, temel çelişkinin ve çelişkilerin bağlamı kökten yenilendi yoksa kapitalizmin ekonomik yapısı, elbette nesnel dinamikleri gereği sınıf ilişkileri üretir. Bu durum adeta bir zorunluluktur. Fark, artık ütopik kabul edilen sınıf esaslı solculuğun yerini daha gerçekçi olan toplumsal sol siyasetin almasıdır yani sınıf esaslı solun bittiği tespiti ya da iddiası, sol siyasete olan ihtiyacın bittiği anlamına gelmez.

Bu noktada, sınıf esaslı solculuktan toplum esaslı solculuğa geçildiği söylenebilir. Sol siyasetin sosyolojik kapsamının genişlediği tespiti tam da buna yöneliktir. Bu bağlamda günümüzde sol siyaseti belirleyen üç ana mecra ve temel bir kimlik olduğu söylenebilir:

Birincisi, devlet ve halk/vatandaş ilişkileri mecrası.

İkincisi, devletle sermayenin ilişkisinde devletin rolü mecrası.

Üçüncüsü ise sosyal politikalar mecrası.

Temel kimlik açısından ise enternasyonel değil yurtsever sol.

Halk/vatandaş-devlet ilişkisi

Günümüzün sol siyaseti, devletin siyasal sistem olarak işleyişinde halkın iradesini merkeze alan yaklaşımlara sahip olmak anlamına gelir. Halkın iradesini siyasal sistemin merkezine almak demek, güçlü ve derin bir demokrasi anlayışıyla hareket etmeyi gerektirir. Günümüzde vatandaş inisiyatifine dayanan gelişmiş bir demokrasi, ana perspektiftir. Bunun asli savunuculuk görevi, sol siyasete ait olmalıdır.

Yalınkat ve halka mesafeli demokrasi anlayışlarına karşı çok katmanlı ve her katmanda halkın iradesine göre işleyen, vatandaşı sadece seçmen olarak değil iki seçim arası dönemde aktif siyasi özne haline getiren bir demokrasi anlayışı, sol siyaset tarafından geliştirilip hayata geçirilebilir.

Hak ve özgürlük alanı da bu mecrada yer alır. Halkın iradesine ve vatandaş inisiyatifine dayalı demokrasiyi geliştirmek, aynı zamanda hem yeni hak ve özgürlükler alanlarının açılmasını hem de mevcut hak ve özgürlüklerin gelişmesini sağlar. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de 16 Nisan 2017’de referandumla kabul edilen anayasa değişikliği, toplum esaslı sol bir değişimdir.

Devlet-sermaye ilişkisi

Kapitalizm koşullarında işleyen bir devletin egemen ekonomik güç olan sermaye ile ilişkisi, sol siyaset açısından temel ayırt edici alanlardan bir diğeridir. Ekonomik egemenliğin her halükarda siyasi egemenliği belirlediği şeklindeki vülger determinizmden bakılmadığı sürece, kapitalizm koşullarında ekonomi ve siyaset alanlarının özerklik imkanına sahip olabileceği kabul edilir.

Elbette küresel yeni sömürgeciliğin siyasi aktörleri olan ve ekonomik egemenlik savaşında taşıyıcılık yapan bazı ulusal devletlerin sermayenin kontrolünde olduğu gerçektir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Almanya ve Fransa, sermaye kontrolündeki güçlü devletlere örnektir. Bu ülkeler açısından sol siyaset ancak sermaye kontrolündeki devletleri sermayeden özerkleştirme çabası üzerine şekillenebilir.

Çin ve Rusya, sermaye kontrolünde olmayan, sermayeyle ilişkiyi işbirliği şeklinde yürüten ama siyasal sistemlerinin işleyişi açısından demokrasiye mesafeli devletlerdir. Bu ülkelerde sol siyasetin etkili olacağı mecra, devletin siyasal sisteminin işleyişinde halkın iradesini güçlendirme mecrasıdır.

Özetle, günümüzde sol siyasetin sermayeye bakışı, düşmanlık ve husumet olmak zorunda değildir. Bununla birlikte sol siyaset, sermaye kontrolündeki devlet olmaya da karşı durmalıdır. Bu nedenle, devletin sermayeyle ilişkisini kontrol değil işbirliği ilişkisi olarak düzenlemesi ve özerk alanını koruması, sol siyasetin temel yaklaşımlarından biri olarak kabul edilebilir. Nihayetinde devlet gerek duyması halinde regülasyonlarla sermayenin hareket alanını ülkesel açıdan zarar verici sonuçlar doğurmayacak şekilde ama toplum lehine düzenleme yetkisine de sahip olmalıdır. Kapitalizmin toplum açısından zarar verici sonuçlarına karşı tedbir alabilmelidir.

Bu yönüyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sermaye devleti değil sermayeyle işbirliği yapan, demokraside karar kılmış bir devlettir. Bu özellikleri sebebiyle sermaye kontrolündeki Batı devletlerinin karşısında tüm toplumlara alternatif sunabilir. Özellikle 21. yüzyıldaki pratikleriyle toplumsal karaktere sahip demokratik bir devlet örneği ortaya koyma imkanları çok fazladır. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti Devletinin antiemperyalist niteliğini, demokratik özelliklerini, toplumsal karakterini ve kamucu yönünü güçlendirmek, tam da sol siyasetin yapabileceği bir şeydir.

Sosyal politika yaklaşımları

Herkesin gelir güvencesine sahip olması, genel olarak fırsat eşitliği, çalışanlar bakımından adil bir asgari ücret, ücretsiz sağlık hakkı, ücretsiz eğitim hakkı, eksiksiz sosyal güvenlik hakkı, dezavantajlı kesimlere ve özel sosyal gruplara ilave destekler, farklı sosyal yardım imkanlarının geliştirilmesi, çalışma hakkının eksiksiz gerçekleştirilmesi, toplumda gelir grupları arasındaki farkları yukarıya doğru azaltacak adil bir gelir dağılımı sistemine geçiş gibi birçok sosyal adalet yaklaşımları, bu mecrada sol siyasetin yüklenmesi gereken görevlerdir. Bu noktada, özellikle 21. yüzyılda Batı’nın refah toplumları çöküşe geçip sosyal devletleri hızla aşınırken Türkiye’nin sosyal devlet niteliğini güçlendiren kapsamlı sosyal politikaları hayata geçirmesi, dikkate değer bir durumdur.

Yurtsever sol

Sınıf esaslı solculuğun tarihte önemsizleşmesiyle birlikte enternasyonel solculuk da etkisizleşmiştir. Elbette sol siyaset, uluslararası ilişkiler içinde olabilir ancak artık bu, kimliksiz, anonim bir ilişki biçimi değil kendi yurdunun ihtiyaçları üzerinden, eşit haklı kurulan işbirliği ilişkileridir. Bu nedenle günümüzde yurtsever olmak, solun uluslararası toplum bağlamında belirleyici kimliğidir. Yurtseverlik, yerliliği ve milliliği kapsar ancak yurtsever sol politikalar, evrensel değer sistematiğinde yer alan geliştirici normları da içerecek şekilde kurulur. Bununla birlikte, yurtseverliğe karşı ideolojik saldırı aracına dönüştürülen göstermelik insan hakları retoriğine karşı açık ve net tutum almak, yurtsever solun görevleri arasındadır. Antiemperyalizm ise yurtsever solun temel karakteridir.

Türkiye açısından yurtsever solun ayırt edici niteliklerinin başında, Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne ve siyasi birliğine sahip çıkmak, Türkiye’ye yönelik yürütülen küresel emperyalizmin projelerine karşı antiemperyalist çizgiyi tavizsiz savunmak ve terörü ilelebet sona erdirmek gelir.

Türkiye’de sol var mı?

Türkiye’nin son 150 yıllık tarihinde sınıf esaslı solculuk yapan akımlar, tabansız bir kadro hareketinden başka bir noktaya gelememişlerdir. 1980 öncesi kısmen gelişen (merkezinde eski TKP’nin olduğu ve DİSK’e dayanan) sınıf esaslı solculuk dahi niceliği bir miktar geniş kadro hareketi olmanın ötesine geçememiştir. Dolayısıyla, Türkiye’de hiçbir zaman işçi sınıfına dayanan sosyolojik bir güçle sınıf esaslı sol siyaset olmamıştır, olamamıştır. Kadrocu siyasetlerin bir kısmı hayali devrim peşinde koşarak, sosyolojik ve siyasal gerçekliğin uzağında kalarak önemsizleşip gitmişlerdir. 1985’ten itibaren kendini yenilemeye çalışan barışçı sol akımlar ise yenilenme süreçlerini sönümlenmeyle tamamlamışlardır. Cumhuriyetle birlikte devletin kuruluşu, sınıf temelli olmadığı, zaten sermaye birikimi olmadığından böyle bir sınıf temeli de bulunmadığı için bürokrasiye dayanmıştır.

Bürokratik devlet, uzun süre halkı Batıcı ideolojiye göre şekillendirme görevi üstlendiği için halk karşıtı uygulamaların merkezi olmuş ve bir tür bürokratik oligarşi doğmuştur. Bu da halka mesafeli bir devlet işleyişi üretmiştir.

Cumhuriyetin kuruluşunda antiemperyalizm ve tam bağımsızlık perspektifi olarak ortaya çıkan siyasal yönelim dışında ne sınıf ne de toplum esaslı solculuğa yaklaşan hiçbir politik yaklaşım yoktur.

CHP, hiçbir zaman sınıf esaslı solculukla ilgili olmadığı gibi toplum esaslı solculuğa da yakınlık göstermemiştir. Devlet ve halkın ilişkisinde hep halk karşıtı pozisyonda yer almıştır. Sermaye-devlet ilişkisi konusunda özellikle devlet, zenginlerine ne zaman ihtiyaç varsa iradesini teslim etmiştir. 21. yüzyıldaki CHP ise temsil alanları itibarıyla yurtsever kimliğe dahi karşıt pozisyona gelmiştir.

Kadro hareketleri şeklinde gelişen ve darbeci gelenek içerisinde yer alan kendine sol diyen akımlar ise her seferinde halk karşıtı pozisyona düşmüşlerdir.

Kimlik meseleleri üzerinde sol retoriği kullananların hiçbir zaman ne sınıf ne toplum esaslı sol pratikler içerisinde olmadıkları da bilinen bir gerçektir.

Daha da önemli olan husus, bugün Türkiye’de kendine sol diyen, büyüğünden küçüğüne birçok siyasal akımın adeta emperyalizmin aparatları haline gelmesi ve açıkça antiemperyalist çizgiden vazgeçmiş olmalarıdır. Antiemperyalist olmayan bir siyasal akımın sol olmayacağı bellidir. Bu nedenle, neoliberal ve/veya Batıcı çizgide olup kendilerini sol diye niteleyen kişilerin ve akımların gerçekte sol siyasete sahip olmadıkları da bariz bir gerçektir. Diğer bir deyişle, liberal sol veya batıcı sol olarak nitelenen yaklaşımlar, mandacı zihniyetin siyasi görünümünden başka bir şey değildir.

Görüldüğü üzere Türkiye’de gerçek anlamda kendini yurtsever sol demokrat olarak kimliklendiren veya buna layık olan güçlü bir sol siyasal akım yoktur.

Ancak günümüzde solun ayırt edici karakterlerine bakıldığında antiemperyalizm, yurtseverlik, darbe karşıtlığı, mültecilerin korunması, kadın hakları savunuculuğu, gençliğe sahip çıkılması, güçlü sosyal politikalar gibi temel sol yaklaşımlar üzerinden değerlendirildiğinde siyasi niteleme açısından olmasa dahi siyasi pratik bakımından sol ilkelere daha uygun hareket eden liderin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sol politikalara yakın olan partinin AK Parti olduğu pozitif bir tespit olarak söylenebilir.

Yurtsever sol ve Terörsüz Türkiye

Konuyu Terörsüz Türkiye hedefi ve sol yaklaşım ne olmalı üzerinden ele alınca öncelikle Türkiye’de kendine “solcu” diyen çevrelerin durumuna bir göz atmak gerekir. Gerçek ve sahte sol akımlara ilişkin bir tespit yapılmadan Türkiye’de olması gereken gerçek solun Terörsüz Türkiye hedefi ve demokrasiyi ilerletme perspektifi açısından durumu tam ifade edilemez.

Sol adının istismarı

Solculuk nitelemesi öyle bir hale geldi ki solun varoluş esaslarına kökten aykırı birçok fikri sapma ve karşıt akım, solculuk olarak pazarlanır oldu. Bunlardan öne çıkanlara bakarsak solculuğu istismar eden akımların isimlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Sermaye solculuğu,
  • Liberal solculuk,
  • Neoliberal solculuk,
  • Batıcı solculuk,
  • Foncu solculuk,
  • Küreselci solculuk,
  • Gayrimilli solculuk,
  • Irkçı solculuk,
  • Devlet düşmanı solculuk,
  • İnsan karşıtı solculuk,
  • Cinsiyetsizcilik solculuğu,,
  • Arkaik dogmatik solculuk

Duruma ve bağlama göre bu liste uzayıp gider. Bu sapma akımların bazıları iç içe, bazıları tek başına ortaya çıktı. Hepsinin marjinal de olsa az çok bir karşılığının bulunduğu ve gerçek sol gibi savunulduğu görülüyor. Oysa bunların tamamı sahte soldur. Sol adını istismar eden sapma akımlardır.

İşin aslına bakarsak bir yandan içinde yaşanılan ülkenin ve toplumun tarihinin, değerlerinin, inançlarının karşısında yer alıp öte yandan sol olunamaz.

Toplumsal adalet savunulmadan solculuk yapılamaz.

Seçkinler yönetimiyle sol yan yana gelemez.

İnsana düşman olarak veya insanın korunmasını göz ardı ederek sol adına hayvan hakları veya insan doğasını reddederek başka bir hak (!) savunulamaz.

Sermaye sözcülüğüne soyunarak solculuk ve özgürlükçülük taslanamaz.

Ayrıca milli devleti sahiplenmek ve sol fikirlerle etki etmek için çaba göstermek yerine devlet karşıtlığını yüceltmek, solculuk değil ancak ülke düşmanlığı olur.

Yurtsever sol ve demokrat olmak

Ülkeye bağlılık (yurtseverlik), sosyal adalet (sol sosyal politikalar) ve halkın iradesi (demokrasi) üzerinden bakıldığında günümüzdeki solculuk açısından öne çıkan temel ihtiyacın yurtsever sol demokrasiyi savunmak olduğu anlaşılıyor.

Yine yapıcı geleneğe, inanç değerlerine, ülke tarihine, ülkenin siyasi, sosyal, kültürel ve hukuksal birikimine sahip çıkmak gibi yerli sol yaklaşımlar, bugünün sol dünya görüşünün en çok işleyen unsurlarına dönüştü.

Kamuculuğu, kamu malının amaca uygun kullanılmasını ve sosyal politikaları desteklemek, tam bağımsızlıktan yana ve antiemperyalist olmak ise her zaman solun en önemli ayırt edici özellikleri arasındadır.

Kapitalizmin uluslar ve insanlık için ortaya çıkardığı her türlü zarar verici sonuca karşı mücadele etmeye gelince bu mücadele, her dönem olduğu gibi bu dönem de solun en önemli görevidir.

Tüm bunlar dikkate alındığında bugün ana akım solculuk, yurtsever sol demokrat olmak şeklinde tanımlanabilir.

Terörsüz Türkiye ve demokrasi reformu

Şiddetin gerek terör olarak gerekse sosyal ve bireysel şiddet şeklindeki varlığını ülkelerin hayatından, toplumun ve bireyin yaşamından tasfiye etmek, günümüzde önemli bir sol perspektiftir. Bunun için Türkiye’nin yaşadığı tarihsel dönem bakımından yurtsever solculuk, kayıtsız şartsız Terörsüz Türkiye hedefine destek vermeyi gerektirir. Bu konuda en ufak bir şüphe duymak, yurtsever sol perspektifle çelişir.

Halkın iradesini güçlendirecek, ulusal birliği tam güvenceye kavuşturacak demokrasi ve hukuk reformlarını talep etmek ve reform süreçlerine katılmak, bugün yurtsever sol demokrat olmanın temel ölçütlerinden biridir. Bu nedenle, Terörsüz Türkiye hedefine ulaştıktan sonra en geniş sosyal ve siyasi uzlaşmayla hazırlanması istenen ve beklenen yeni anayasa sürecinde yer almak, katkı sunmak, Türkiye’nin tüm yurtsever sol demokrat çevrelerinin tarihsel görevidir.

[Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili’dir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.



Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.





Source link