İstanbul hamallarının kadim sanatı, Türkiye'deki modern zorluklara rağmen ayakta kalıyor | Galeri
24 Ekim 2025'te yayınlandı
Türkiye'de İstanbul sokaklarında, sırtlarında veya el arabalarında beyaz plastiğe sarılı devasa çuvallar taşıyan hamallar, şehrin kültürel dokusunda önemli ama çoğunlukla görünmez bir ipliği temsil ediyor.
Türkçede hamallık adı verilen bu meslek, Osmanlı'dan modern çağa kadar varlığını sürdürmüştür.
Bu uygulama özellikle geleneksel hanların (ticari binalar) mücevher, tekstil ve çeşitli ürünler üreten atölyelere ev sahipliği yaptığı İstanbul'un tarihi ticaret merkezlerinde (Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı ve Eminönü bölgesi) gelişiyor.
Bu hamallar hayati önem taşıyor çünkü asırlık hanların birçoğu asansör gibi modern olanaklara sahip değil ve araçların geçemeyeceği dar sokaklarda yer alıyor. Eminönü'nde gündüz trafik kısıtlamaları önemini daha da artırıyor.
Hamallar, geleneksel bir ahşap ve deri koşum takımı olan semer kullanarak 200 ila 300 kilogram (440-660 pound) arasında malı bir hanın beşinci katına kadar taşıyabilir. Bu özel koşum takımları genellikle babadan oğula geçen aile yadigârı haline gelir ve mesleğin kalıtsal doğasını vurgular. (Meslek ağırlıklı olarak erkek olmaya devam ediyor ve kadın hamallar son derece nadirdir.)
Hamallar, adil iş dağılımını sağlayan yöneticilerin önderlik ettiği organize bölümler içerisinde faaliyet göstermektedir. Üyeler yüklerinin miktarına ve ağırlığına göre günlük ücret alırlar.
Bu zorlu meslek, dikkate değer bir fiziksel güç ve dayanıklılık gerektirir ve girişi, bu zorlu talepleri karşılayabilecek yetenekte olanlarla sınırlandırır. Taşıyıcılar işlerinden büyük gurur duyarlar ve yeni üyeleri dikkatle seçerler.
60 yaşındaki Ömer Okan, 30 yıldır hamal olarak çalışıyor ve sırtında her gün 500 kilodan fazla yük taşıyor.
İşgal çok az güvenlik sağlıyor. Okan, çoğu hamalın sigortasının olmadığını, hastalandığında ya da yaralandığında hiçbir şey kazanmadığını anlatıyor. Büyük toptancı tüccarların çalıştığı Eminönü'nden taşınması nedeniyle istihdam fırsatları azaldı.
“Bazı günler hiç para kazanmadan eve dönüyoruz” dedi.
Mesleğini dedesinden miras alan Okan, yaptığı işten gurur duysa da bazen hizmetine bağlı olan toplum tarafından yeterince değer verilmediğini düşünüyor.
“Bu mesleğe başladığımda insanlar bize büyük saygıyla davrandılar” dedi. Artık Türkiye'de kimsenin kimseye saygısı kalmadı.”