GÜNDEM

Amerikalı bir Papa seçilmesi ne anlama geliyor?


Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Murat Yel, yeni Papa’nın ABD’li bir isim olmasının ne anlama geldiğini ve bu durumun olası etkilerini AA Analiz için kaleme aldı.

***

8 Mayıs Perşembe akşamüzeri Sistine Şapel’in çatısındaki bacadan beyaz dumanların çıkması o sırada Konklav toplantısında olan kardinallerin yeni bir papayı seçtiklerini ilan ediyordu. Burada akla ilk gelen sorulardan biri, 2024 yapımı olan Conclave filmindeki kurgu ile iki gün süren gerçek seçimin birbirine ne kadar benzediğidir. Elbette papalık seçimlerine giren kardinallerin içeride olup bitenler hakkında dışarıya bilgi vermemeye dair ettikleri yemin doğrultusunda seçimin nasıl geçtiğini hiçbir zaman öğrenmek mümkün olmayacak. Yönetmenliğini Edward Berger’in yaptığı bu filmde yeni bir papanın seçiminde dinin, duaların ve diğer ritüellerin ötesinde siyasetin, çıkarların ve entrikaların da rolünün olabileceği ihtimali seyirciye sunuluyordu. Her kurgunun gerçekle tam örtüşmese bile hakikat payının olabileceği göz önünde bulundurulursa içeride mini propaganda toplantıları ve çoğunluğu ikna çabaları olabileceği açıktır. Ama ikinci günde seçimin tamamlanması kardinallerin kesin bir karara bu kadar kısa sürede ulaşmalarında nelerin etkili olduğu konusu spekülasyonlara açıktır.

📲 Artık haberler size gelsin
AA’nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.

🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için
Anadolu Ajansı
🔹 Anlık gelişmeler için
AA Canlı

Papalık seçimlerinde değişen öncelikler

Her kim olursa olsun yeni bir papa içinde bulunulan siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik şartların etkilediği bir seçimle iş başına gelmiştir. Bu seçimlerde de Katolik Kilisesi’nin içinde bulunduğu inanç krizleri veya Asya ve Afrika’da Katolik dinine mensubiyetin artması göz önünde bulundurulması beklenirdi. Yani, Kilise’nin üyelerinin sayısı nispetinde Asyalı veya Afrikalı bir papanın seçilmesi demografi açısından mümkündü. Ya da Avrupa ülkelerindeki Kilise’den uzaklaşmalar sebebiyle belki bir İtalyan veya Avrupalı bir papa da seçilebilirdi.

Ancak zaten siyasi olarak Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) iki kutuplu dünyasında aslında yarışta geriye düşmüş olan ABD’yi “yeniden büyük yapmaya” niyetli bir taraftan papa seçilmesi dengeleri alt üst etti. Burada yeni seçilen papanın ABD’nin her türlü politikasını onaylayacağı anlamı çıkmıyor ancak siyaseten süper güç olan bir ülkenin dünyadaki en çok inanana sahip dinin de başına gelmesi endişelere sebep oluyor.

Aslında papalık seçimlerinde yeni papanın muhafazakar olup olmayacağı veya daha modern ve liberal görüşlü birisi olması gibi kriterler öne çıkardı. Yani, papanın elbette dinin temel prensipleri ve dogmalarına sadık kalarak yorumlaması daha önemliydi. Diğer din mensuplarına bakış açısı veya diğer coğrafyalarda meydana gelen insanlık dramları karşısındaki tutumları veya Kilise içindeki grupların dengeleri yeni papanın siyasetini belirlerdi. Elbette Vatikan bağımsız bir devlet ve kendisine göre siyasi ve ekonomik kurumları var ama bunların hepsi dini esaslara kurulmuş ve öyle yönetilmektedir. Bu gibi yerlerin diğer seküler kurumlar gibi yorumlanması çok da doğru değildir.

Yeni Papa 14. Leo nasıl bir yol izler?

Öncelikle şurası açıklığa kavuşturulmalıdır ki seküler/modern dönemde papaların artık Orta Çağ’daki gibi siyasi nüfuzları yok. Yani, siyasi olarak devlet başkanlarına doğru olduğuna inandıkları bir kararı uygulatabilmeleri çok mümkün değil. Papalar çok küçük bir ihtimalle eleştirdikleri konularda siyasi aktörlerin daha ileri gitmelerini engellemiş olabilirler. Yani, bir süper gücün papanın istekleri doğrultusunda karar alma ihtimali düşüktür ama papanın kararlarını eleştirmeyeceğini düşünmeleri onları daha rahat karar almaya yöneltebilir.

Mevcut Amerikan yönetimi, özellikle JD Vance gibi radikal sayılabilecek dini görüşlere sahip bir başkan yardımcısının kendi milletlerinden hele Cumhuriyetçi Parti’ye üye bir kardinalin papa seçilmesine çok sevinmişlerdir. Gerçi, her ne kadar Chicago doğumlu olsa da Kardinal Robert Francis Prevost’un hayatının büyük bir kısmını misyoner olarak görev yaptığı Peru’da geçirdiği ve son dönemde Papa Francis’in dünya genelindeki piskopos atamalarında danışmanlık yapan kurulun başkanlığını üstlendiği için yaşamını ABD dışında sürdürdüğü söylenecektir. Prevost’un bu kurula üç tane rahibenin de dahil edilmesini sağlaması Kilise tarihinde bir ilktir.

Yeni Papa 14. Leo’nun Cumhuriyetçi Parti üyeliği olmasına rağmen daha çok sosyal adalet yanlısı ve demokrat olduğunu iddia edenler de çıkabilir. Ancak Papa Francis’in yaptığı gibi savaşlar karşısındaki tavırları, dünyada zorluklar altında yaşayan fakirler ve başka ülkelere göç etmek zorunda kalanlar için gösterdiği hassasiyeti gösterip göstermeyeceği meçhuldür. Gazze’de yaşanan insanlık dramını bir soykırım olduğu yönünde eleştirip eleştiremeyeceğini veya ABD’nin göçmen politikalarını eleştirebileceğini zaman gösterecektir. İyimser tahminler, yeni Papa 14. Leo’nun, Papa Francis gibi “küresel güney” yanlısı bir siyaset izleyeceği, emekçiler ve fakirlerin haklarını savunan sosyal demokrat bir çizgide olacağı yönündedir.

Zaten Leo ismini alması Kilise’nin sosyal öğretisine verdiği önemi gösterirken 13. Leo (1878-1903) gibi Orta Çağ ile modernite arasında geçişi kolaylaştırması beklenmektedir. Yeni Papa’nın seçildikten hemen sonra halkın karşısına çıktığı ilk anda önceki papanın kullanmadığı kıyafetleri giymesi, adeta geleneklere dönüşü simgelemektedir. Öte yandan, önceki papanın ismini aldığı Assisili Aziz Francis’in yakın arkadaşı Leo’nun ismini tercih etmesi de ilginç görünüyor.

Ayrıca, Papa 14. Leo’nun Kilise hiyerarşisine dahil olurken kurumsal din öğretisiyle bir tarikat mensubu olmak arasında yaptığı seçim o sıralarda yaşadığı bölgede etkili olan Aziz Augustine cemaatinden yana olmuştur. Tarikatın kurucusu Aziz Augustine (354-430, bugünkü Cezayir) sadece Katolikler için değil belki tüm Hristiyanlar için Aziz Pavlus’tan sonra gelen en önemli figürdür. Eflatun felsefesinden ve retorikten etkilenen Augustine dinin anlamını kavramak için herkesten bir adım öteye geçmeyi savunmuştur. Katolik Kilisesi içinde önceki papanın mensubu olduğu entelektüel Cizvit tarikatından farklı olarak dinin derinlemesine yaşanması ve mümkünse manastırlarda inzivaya çekinilmesi Aziz Augustine mahsustur. Papa 14. Leo da zaten Kilise’ye adımını attığı ilk andan itibaren misyonerlik ve eğitim faaliyetlerine katılmıştır.

Yeni papanın dindarlığı ile ABD başkan yardımcısının yakın zamanda keşfettiği dinin öğretilerini evanjelizm gibi yorumlamadan gerçek anlamda anlamaya çalışması dindarlık ile siyaseti birbirine yaklaştırabilir. Amerikan siyasetinin küresel yayılmacı ve dışlayıcı tarafları dini bir otoriteden destek alması durumunda Papa 14. Leo her ne kadar aynı zamanda Peru vatandaşı olsa da Kilise’nin “küresel güney”e doğru açıldığı bu dönemde Amerikan bir papanın ne kadar riskli bir seçim olduğunu önümüzdeki günler gösterecektir. ​​​​​​​

[Prof. Dr. Ali Murat Yel, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.



Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.





Source link